DOLAR 39,9039 EURO 46,8737 STERLİN 54,7732 GRAM ALTIN 4.223,06 BIST 100 9.404,89 BITCOIN $107.501
Facebook TwitterX Instagram YouTube

Arama Haber Code Logo
SON DAKİKA
Son Dakika Haberleri Sola Kaydırma İkonu Son Dakika Haberleri Sağa Kaydırma İkonu
Reklam Alanı 101

HABERLER

24 Temmuz'un ardından: Kutlama bitti, linç başladı!

Giriş: 27.07.2025 16:00 | Güncelleme:
Paylaş
24 Temmuz'un ardından: Kutlama bitti, linç başladı!

Basın Özgürlüğü için Mücadele Günü, Türkiye'de sansürün kaldırılmasının yıl dönümü olarak her yıl 24 Temmuz tarihinde kutlanan önemli gündür. Öncelikle sözlerimizle bu bilgiyi vererek başlayalım. 

24 Temmuz’da gazeteciler övüldü, basın özgürlüğü kutlandı. Paylaşımlar yapıldı, “toplumun sesi” denildi. Aradan sadece iki gün geçti. Ve o “toplumun sesi” susturulmaya çalışıldı.

Dün, yani 24 Temmuz'dan sadece 2 gün sonra İzmit'te yaşanan o görüntüler hepimizin vicdanına kazındı. Görevini yapmak üzere olay yerine giden genç bir kadın gazeteci, bir grubun fiziksel ve psikolojik saldırısına uğradı. Cep telefonu zorla alındı, çektiği görüntü silindi, tehdit edildi, hakarete uğradı. "Bu haber paylaşılmayacak" denildi. "Sosyal medyada izlersek paramparça ederiz" diye bağırıldı. 

En çok da bu cümle takılı kaldı zihnimize. Çünkü orada paramparça edilmek istenen bir insan değil sadece: "Basın özgürlüğüydü"

Gazeteci Fehime Kartal, sadece bir insanın ölümünü haberleştirmek üzere oradaydı. Ne provokasyon vardı ne özel alana müdahale. Sadece basit bir görev: Görmek, kaydetmek ve aktarmak. Bunun karşılığında aldığı şey ise linç tehdidi ve ölüm korkusuydu. Sadece küfürler ve hakaretler yoktu o gün orada, "Bana iyi bak bana. Ben geleceğim senin çalıştığın yere. Bana iyi bak bana, beni iyi tanı" tehdidi de edildi. 

Yetmedi, sosyal medyada haber sayfalarının altına yapılan hunharca yorumlarla bu şiddet meşrulaştırılmaya çalışıldı. Sokaklarımız böyle mi olmalı? Gazetecilerimiz "her an başımıza her şey gelebilir" korkusuyla mı çalışmalı? Herkes evinde akşam haber kanallarını izlemesini biliyorken, sosyal medyadaki haber sayfalarını takip ediyorken güzel de, bir kadın gazeteci görevi olan işi yaparken mi kötü? Bir de bu şiddetti destekleyen, "Oh olmuş, keşke meydan dayağı atsaydınız" diyenler de var...Ne kadar acı değil mi? Tek başına bir kadın, sokak ortasında kalabalık grup tarafından bu çirkin olayı yaşıyor ve insanlar bu şiddeti destekleyici yorumlar yapıyor. 

Toplumu olarak, acı yaşayan ailelerin öfkesini anlayabiliriz. Ama acı, hiçbir koşulda şiddetin bahanesi olamaz. Hele ki gazeteciliğe... Zira basın, bu toplumun gözü kulağıdır. O gözleri kapatmaya, o kulakları susturmaya çalışmak; sadece gazeteciye değil, halkın haber alma hakkına yönelmiş bir saldırıdır. 

Olayda dikkat çeken başka bir husus daha var: Saldırganların bir kısmının, bir partinin ilçe kadın kolları teşkilatında görevli 2 kişiyle akraba olması. Aynı teşkilat, sadece 3 gün önce 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı'nda, "Tarafsız ve ilkeli basının önemini" vurgulayan paylaşımlar yapmıştı. Peki bu nasıl bir ilkedir? Tarafsızlık ve özgürlük sadece "bizden olana" mı tanınır?

Kabul edelim: Bu ülkede gazetecilik kutlanmıyor, tehdit ediliyor.

Gazeteciler ne cesur olmak zorundadır, ne kahraman. Onlar sadece görevini yapar. Ama onların işini yapabilmesi için toplumun bir tercihte bulunması gerekir: Ya haber alma hakkının yanında dururuz, ya da gazetecileri sustururuz. 

Basın özgürlüğü, yalnızca bir gazetecinin değil, hepimizin meselesidir. Bugün Fehime Kartal’a yapılan yarın bir başka gazeteciye, sonra da belki bir vatandaşa yapılır. Çünkü baskı, karşılık bulduğunda cesaretlenir. Susturuldukça büyür. Ve sonunda hepimizi yutar.

Şimdi herkesin bir tercih yapması gerekiyor. Tarafsız, özgür ve şiddetsiz bir toplum mu istiyoruz, yoksa sessizlikle beslenen bir korku düzeni mi?

Gazetecilik kamu hizmetidir, bunu öğreneceksiniz. 

İnsanlar darp edilir, gazeteci oraya koşar. Adalet için, hak için koşar, görüntüler, ses verir, gerçekleri duyurur. Sağlık çalışanı darp edilir, yine gazeteci koşar. Kolluk kuvveti darp edilir, yine gazeteci koşar. Yaralıyı, hakkı, sesi olmayanı görünür kılar. Ama ne zaman gazeteci darp edilir, tehdit edilir; işte o zaman herkes susar. Kim koşacak onun için?

Biz gazeteciler, kentin sokaklarında, hastanelerde, adliyelerde, her türlü zorlukta hep en öndeyiz. Hep yaşanır bu tatsız olaylar, küfürler.. ama vazgeçmeyiz. 

Ama bir düşünün, insanlara sahip çıkmak için koşan bizler, kendimize sahip çıkamazsak ne olur? 

Biz koşarız, yazarız, gösteririz. Ama koştuğumuz yerde yalnız kalmak istemeyiz. Her darp edilen için koşan gazeteci, kendi darp edilince nereye gidecek?

İşte bu yüzden diyoruz:
Gazeteci koşar ama kim koşacak onun için?

Yorumlar

İzmitli

Sokaklarda bu tür şiddet olaylarının yaşanmasından bıktık. Gazeteciyle ne işiniz var kardeşim? İnsanlığa sığar mı bu görüntüler? Ya her şeyi geçtim de tek başına oraya gelen kadına bunların yapılması reva mı?
0

Kürşat Öztürk

En çok darbeyi de belkide meslektaş dedikleriniz vuruyor çünkü işini onurlu bir şekilde yapmıyor
0

×

Haber Arama