Uluslararası İlişkiler Uzmanı Dr. Mehmet Turan Çağlar, Filistin ve Lübnan siyasetine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Filistinli mülteciler veya grupların Lübnan siyasetinin çok önemli bir parçası olduğunu, bunun geçmişte olduğu gibi bugün de devam ettiğini belirterek” Filistinliler Lübnan’da kendi sosyolojik alanlarını oluşturdu” dedi.
Altınbaş Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Ortadoğu uzmanı, Dr. Mehmet Turan Çağlar, Lübnan, Filistin ve İsrail ilişkilerinin bugün gelinen noktada daha iyi anlaşılabilmesi için tarihî boyutuyla incelenmesi gerektiğini ifade etti.
Dr. Mehmet Turan Çağlar, sürecin 1975’teki iç savaş ile başladığını hatırlatarak 1948 ve 1967 savaşlarının da önemli etkileri olduğundan bahsetti. Arap-İsrail savaşlarının sonunda çok sayıda Filistinli mültecinin Lübnan’a gitmek zorunda kaldığını ve orada kendi sosyolojik gerçekliklerini oluşturmaya başladıklarını anlattı. 1975’te Falanjistler ile Filistinliler arasında çıkan çatışmalara zaman içerisinde de çok sayıda silahlı grubun dahil olduğunu kaydeden Dr. Çağlar, bu çatışmaların 1990’a kadar devam ettiğini ve 100 binden fazla kişinin hayatını kaybettiğini belirtti. “O nedenle Lübnan siyasetinde bu iç savaş çok ciddi bir referans noktasıdır. 1948’de de topraklarından kovulan yaklaşık 100 binFilistinli Lübnan’a göç etmişti” bilgilerini aktardı.
1948 ve 1967 Savaşlarının Lübnan’ı, Filistinliler için çok önemli bir konuma getirdiğinin altını çizen Dr. Çağlar, “Bu sadece askerî açıdan değil sosyolojik açıdan da önemlidir. Birçok insan yerinden edildikten sonra Lübnan’a da gitmek zorunda kaldı. Tabii Ürdün’e de gittiler, Suriye’ye de gittiler ama Lübnan da önemli bir merkez haline geldi. O yüzden Filistinli mülteciler veya Filistinli gruplar Lübnan siyasetinin çok çok önemli bir parçasıdır. Bu iç savaşta da böyleydi. Hala Lübnan siyaseti için önemli konumdalar” diye konuştu.
“Fransa ve Suriye uzun yıllar Lübnan’da etkili oldu”
Fransa’nın Lübnan üzerindeki etkilerine de değinen Çağlar, “Suriye ile birlikte uzun yıllar Lübnan’da etkili oldular. 1945 yılında Arap Birliği’nin kurucu üyesi olan Lübnan daha sonra Birleşmiş Milletler’ e de dahil oldu. Lübnan, Orta Doğu’daki kaos ve siyasi istikrarsızlıklar sebebiyle öteden beri yoğun göç aldı. Buna rağmen sahip olduğu eğitimli nüfus, siyasi ve kültürel atmosferle bir cazibe merkezi haline geldi. 1943 sonrası bağımsızlığını kazandı ama Fransa ile olan iyi ilişkilerini net bir şekilde devam ettirdi” diye konuştu. Fransa’nın oradaki nüfuzunun bir şekilde devam ettiğini söyleyen Çağlar, 1943 sonrası Batı ile olan iyi ilişkileri ve Lübnan’ın esasında çoğunluğu Hristiyan nüfusa sahip bir ülke olmasının bu ilişkilerin korunmasına da yardımcı olduğunu belirtti. Bunun bir süre boyunca Lübnan’ın “Doğunun Paris’i” imajını pekiştirdiğini belirten Çağlar, “O yüzden ekonomik, kültürel veya toplumsal alanlarda Ortadoğu’da en iyi örneklerden biri olarak gösterildi” dedi.
“Kozmopolit yapıya uygun çözüm arandı, ancak sorunlar çıktı”
Son olarak Lübnan’ın kozmopolit yapısına atıfta bulunan Dr. Mehmet Turan Çağlar, Lübnan yönetiminin o dönemde çözüm olarak bu kozmopolit yapıyı anayasal bir zemine dayandırarak denge kurmak istediğini anlattı. Çağlar sözlerini şöyle tamamladı:
“Bu ne demektir? Çoğunluk olarak Maruni’ler var, daha sonra arkalarından gelen en kalabalık grup olarak Sünni’ler var. Daha sonra da Şii’ler var. Fakat resmi olarak tanınan, dini veya etnik grup sayısı 18. Bu gruplar arasında bir denge politikası izlenebilirse, herkes kendi kimliğini, öz kimliğini koruyabilir ve bu sayede sistemi işletebiliriz görüşündeydiler. Sistemin özü bu gruplar kendi kimliklerini koruyabilecek şekilde bir politik yapı oluştursunlar ve bu politik yapı üzerinden sistemi işletsinler şeklindeydi. Bu bir süre işledi, fakat daha sonraki süreçlerde farklı sorunlar ortaya çıkmaya başladı.”
“Yasal yapının sosyolojik gerçeklikle uyuşmaması yeni siyasal krizlere gebe”
Lübnan’da 1932 yılından sonra hiç nüfus sayımı yapılmadığını hatırlatan Dr. Çağlar, bununla Filistinli mültecilerin Lübnan’a gelişi, iç savaş sırasında üst sınıf Hristiyan kitlelerin ülkeyi terk etmeye başlaması ve farklı grupların değişen doğum oranları gibi doğal veya doğal olmayan sebeplerle ülkenin nüfus dağılımında önemli değişiklikler olduğunu aktardı. Bugün itibariyle her büyük grubun, Lübnan’daki en kalabalık grup olduğunu iddia etmesine rağmen, en kalabalık nüfusun Şiilere, sonra Sünnilere ve daha sonra Hristiyanlara ait olduğu tahmin edildiğini iletti. Bu tahminin Lübnan’ın siyasi zeminini sorgulamaya açtığını öne süren Çağlar, “Yasal olarak cumhurbaşkanlığı görevini yürüten Maruniler artık ülkede en kalabalık grup değil. Nüfus olarak en kalabalık grup olan Şiiler ise başbakanlık veya cumhurbaşkanlığı görevlerini yürütemiyor. Yasal yapının sosyolojik gerçeklikle uyuşmaması yeni siyasi krizlere zemin hazırlıyor. Lübnan’ın iç siyasi ve ekonomik kırılganlığı İsrail saldırganlığı ile birleştiğinde ise Lübnan’ın geleceğiyle ilgili ümitsizliği artıyor” değerlendirmelerinde bulundu.
ASAYİŞ
13 saat önceBÖLGE HABERLERİ
2 gün önceASAYİŞ
2 gün önceASAYİŞ
2 gün önceASAYİŞ
3 gün önceÜSTMANŞET
3 gün önceASAYİŞ
3 gün önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.