Prof. Dr. Tuğrul Norgaz

Prof. Dr. Tuğrul Norgaz

24 Mart 2024 Pazar

Dünyanın en sağlıklı kalplere sahip halkı hangisi?

Dünyanın en sağlıklı kalplere sahip halkı hangisi?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kalp ve damar hastalıkları dünyanın en önemli sağlık sorunlarının başında gelmeye devam ediyor. Hem birçok ülkede en yaygın ölüm sebebi, hem de sağlık harcamalarının büyük bir kısmını oluşturuyor.

Genel olarak doğu Avrupa, Rusya ve Orta Asya’nın kalp-damar hastalıklarının en sık görülen bölgeler olduğunu, Akdeniz havzası ve uzak doğunun ise daha az görülen yerler arasında bulunduğunu biliyoruz.

 

Peki dünyada kalp-damar hastalığının uğramadığı yerler var mı?

2017 yılında saygın tıp dergisi Lancet’de yayınlanan bir araştırma Tsimane halkının dünyadaki en sağlıklı kalplere sahip olduklarını ve dünyada kaydedilen herhangi bir popülasyondaki  en düşük koroner arter hastalığı seviyelerine sahip olduklarını gösterdi.

Bu çalışmada 705 Tsimane yerlisinin kalp damarlarının tomografi ile kalsiyum skorlaması yapıldı, ayrıca kanlarında kolesterol düzeylerine bakıldı ve obezite, yüksek tansiyon, sigara kullanımı gibi risk belirteçleri ölçüldü. Bulgular çok çarpıcı idi: %85’lik bir kısmın damarlarında damar hastalığının izi bile yoktu ve ancak %3’ünde ciddi damar kireçlenmesi görüldü. Bu oranlar ‘gelişmiş’ ülke insanlarından 5 kat daha iyiydi. Diğer bulgulara göre sigarayı bilmeyen bu halk düşük kolesterol seviyelerine sahip olup şişmanlık, yüksek tansiyon ve yüksek şeker oldukça nadir görülüyordu.

Tsimane halkı kim ve bunu nasıl başarıyorlar?

Tsimane’ler Bolivya’nın Amazon yağmur ormanlarında yaşayan bir yerli halk. Yaklaşık 16.000 Tsiname yerlisi var ve Manique nehri civarında yaşayan bu insanlar geleneksel tarım, avcılık ve balıkçılıkla geçiniyorlar. Modern dünyadan büyük oranda izole bir hayat sürüyorlar. Her gün yaklaşık 4 ila 7 saat hareket halinde olan ve günde ortalama 17 bin adım atan Tsimane yerlilerinin, yağ ve şeker kullanımının az olduğuna dikkat çeken araştırmacılar, bu kişilerin sigara içmediğinin de altını çizdi.  Araştırmacılar, kalp hastalıklarından korunmada yaşam tarzının büyük ihtimalle genetikten daha büyük rol oynadığını vurgulayarak, Tsimane halkının işlenmiş gıdalar tüketmeye ve motorlu kano kullanmaya başlamasıyla, kolesterol seviyelerinin hafiften artış gösterdiğini gözlediler.

Kıssadan hisse:

Bu yerliler bize kalp-damar sağlığımızı korumak için hareketi artırıp, işlenmiş gıdaları azaltmamızı ve sigarayı bırakmamızı eskilerin değişiyle lisan-ı hal ile söylüyorlar.

www.tugrulnorgaz.com

 

 

Devamını Oku

Sağlıklı bir kış geçirebilmek için bunlara dikkat!

Sağlıklı bir kış geçirebilmek için bunlara dikkat!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Sağlıklı Bir Kış Geçirebilmek İçin Nelere Dikkat Etmeliyiz?

Her mevsimin ayrı bir güzelliği var. Bizi 4 mevsimi de yaşayan bir coğrafyada yarattığı için Rabbimize şükürler olsun. Kış ise güzellikleri ile birlikte bazı zorlukları da barındıran bir mevsim. Takvimlerin aralık ayını gösterdiği, meteorolojinin de kar kapıya dayandı dediği bu günlerde kışın sağlığımızı korumak için nelere dikkat edelim?

Kış demek soğuk demek. Soğuk insan vücudunda bazı tepkilere sebep olur. Soğuğa maruz kalınca ilk tepki olarak kalp hızımız artar, kan damarlarımız büzüşür, daha sık ve yüzeysel solumaya başlarız. Isı üretmek için kaslarımız istemsizce kasılmaya başlar ki buna titremek diyoruz. Bütün bu tepkiler normaldir ve iç organların sıcaklığını korumak için vücudun aldığı önlemlerdir. Normal kişilerde problem olmayan bu olaylar kalp hastalarında ise tehlikeli olabilir. Aniden büzüşen damarlar ve artan kalp hızı, kalbe oksijen arzını azaltırken tüketimini arttırır. Üstüne bir de yokuş çıkmak, kar küremek gibi zorlayıcı bir iş yapılırsa kalbe ulaşan oksijen kritik seviyelerde azalıp bir kalp krizi tetiklenebilir. İşte bu yüzden biliyoruz ki kalp krizleri kış aylarında artıyor.

Kış aylarının getirdiği tek risk soğuğun tetiklediği kalp krizleri değil. Kışın solunum yolu enfeksiyonları da zirve yapıyor. Ağır geçen gripler, zatürreler de özellikle kalp yetmezliği ve yüksek tansiyon hastalarında durumlarının kontrolden çıkmasına neden olabiliyor.

Kışın daha az hareket edip daha çok yiyoruz. Soğuklarda canımız özellikle tatlı ve yüksek kalorili şeyleri çekiyor. Bu da şeker dengemizin bozulmasına zemin hazırlıyor ve kilo alabiliyoruz.

Kışın özellikle yaşlılarımıza getirdiği bir başka risk de karlı-buzlu havalarda kayıp düşmek. Kemik erimesinin yaş ile birlikte artmasından dolayı düşünce özellikle kalça, kol, bacak ve kaburga kırıkları daha çok olabiliyor. İleri yaşta kırık nedeniyle yatağa bağlı kalan hastalarda maalesef damarlarda pıhtı oluşabiliyor. Bu pıhtı yerinden koparsa akciğerlere ulaşıp damar tıkanması yapabiliyor ve bu da hayati riski yüksek olan bir durum.

Kışın bu tatsız risklerinden korunmak için ne yapmalıyız? Maddeler halinde sıralarsak:

  1. Özellikle göğüs bölgemize soğuk yemeyelim. Yaka-bağır açık soğuğa çıkmayalım ve paltomuzun önünü kapalı tutalım.
  2. Çok soğuklarda atkı-bere-eldiven kullanıp ısı kaybını azaltalım.
  3. Kalp hastalığımız varsa soğukta efor sarf etmeyelim. Yürüyüşlerimizi havanın ılıman olduğu saatler ve günlerde yapalım. İlaçlarımızı aksatmamaya ilave özen gösterelim.
  4. Kapalı ve kalabalık ortamlarda solunum yolu mikropları daha kolay bulaşır, zorunlu hallerde maske kullanalım.
  5. Kalp ve hipertansiyon hastaları grip ve zatürre aşılarını olmalıdır.
  6. Kalp ve hipertansiyon hastaları grip ve soğuk algınlığında rastgele grip ilacı denen ağrı kesici-solunum yollarını açıcı ilaç kombinasyonlarını kullanmamalıdır. Bunlar kalp yetmezliğini arttırıp tansiyon yükselmesi yapabiliyor.
  7. Yaşlılar kaygan zeminlerde mutlaka baston kullanmalı, düşmemeye çok dikkat etmeli.
  8. Turunçgiller tam kış meyveleri, bol tüketilmeli. Şekere tatlıya dikkat etmeliyiz.

 

Kış mevsimini güzellikleri ile geçirip bahara ulaşmak dileklerimle…

 

www.tugrulnorgaz.com

 

Devamını Oku

Ölümlerin sebebi Covid aşısı mı?

Ölümlerin sebebi Covid aşısı mı?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İnternet dünyayı değiştiren en önemli teknolojilerden biri olarak insanların bilgiye ulaşmasını, bilginin yayılmasını ve paylaşılmasını çok hızlandırdı. Bu ise hayatlarımızı kökten bir şekilde değiştirdi, renklendirdi ve yeni alışkanlıklar oluştu. Ancak her teknolojinin bazen kötüye kullanımı mevzu bahis olduğu gibi internet de yanlış bilginin çok hızlı yayılmasını ve geniş kesimleri etkilemesini beraberinde getirdi. Bunun bir örneğini de aşı karşıtlığının hızlı yayılmasında görüyoruz.

Aşıların bulunması 18. Yüzyıla dayanıyor, ilk uygulayanlar da türkler. 1700 lerin başında İstanbul’daki İngiliz sefirinin eşi olan Mary Montagu Türklerin çiçek hastalığına karşı yaptığı uygulamayı görerek ingiltere’ye taşıyor. Meşhur hekim Pastör’ün kuduz aşısını bulması ile aşıların çağı başlıyor. Son 150 yıldır pek çok hastalığa karşı aşılar geliştiriliyor ve o kadar başarılı sonuçlar elde ediliyor ki bazı hastalıklar, mesela çiçek hastalığı tarihten siliniyor. Milyonlarca çocuğun ölmesine sebep olan kızamık, difteri, tetanos, boğmaca gibi hastalıklar da çok daha seyrek görünür oluyor.  

Aşılar nasıl işe yarıyor? Aşılama dediğimiz şey vücudumuzu koruyan bağışıklık sistemimizi mikroplara karşı önceden hazırlamaktır. Herhangi bir mikrop bizi hasta ettiğinde bağışıklık sistemimiz ona karşı savunma başlatır. Bu savunmayı hem eğittiği savaşçı hücreler, hem de ürettiği antikor dediğimiz mikrobu etkisiz hale getiren salgılar vasıtası ile yapar. Antikorlarımız ve savaşçı hücrelerimizin oluşması zaman alır ve bu esnada hastalığı yaşarız. Eğer vücudumuz mikrobu önceden tanıyorsa, yani bağışıklık hafızasında o mikrobun bilgileri varsa antikorları ve savaşçı hücreleri hızla üretir ve hastalık oluşmadan mikrobu etkisiz hale getirebilir. Bu sayede ya hastalığı yaşamayız veya çok hafif ve hızlı atlatırız.

Peki, neden aşılar olmasına rağmen grip gibi bazı hastalıklar ortadan kalkmıyor? Çünkü mikroplar da boş durmuyor. Özellikle virüsler mutasyon dediğimiz süreçle kendilerini sıklıkla değiştiriyorlar. Her seferinde yeni bir yüz takınarak bağışıklık hafızasının kendilerini tanımasından kaçıyorlar. Aşı üreticileri de her sene bir önceki yıl çıkan yeni varyantlara göre aşılarını güncelliyorlar. Bunun sonucu olarak da özellikle grip aşısı gibi aşılar %100 koruyuculuğa ulaşamasa da dolaşan virüslerin %60-70 kadarından korunmamızı sağlıyor.

Aşıların zararı var mı? Öncelikle şunu bilmeliyiz ki, hiçbir ilaç ya da tıbbi uygulama %1oo güvenli değildir. Aşının ya da ilacın içeriğindeki maddelere karşı bazı insanların alerjisi olabilir. Aşı çok nadir olarak istenmeyen bağışıklık olaylarını tetikleyebilir. Bir aşının kullanıma girebilmesi için yan etkilerinin çok az oranda görülüyor olması gerekir. Rutin aşılama programında yer alan bütün aşılar gerekli güvenlik testlerinde güvenilir bulunmuş ve fayda-zarar terazisinde faydası çok ağır basan aşılardır.

Gelelim covid aşılarına. Malum covid-19 salgını bütün dünyayı kasıp kavurdu. Yüzbinlerce insanımızı kaybettik veya çok zor hastane süreçlerinde ölümle kalım arasında çaresizce bekledik. İlaç tedavisi halen bile olmayan covid pandemisinde tek çare aşının bulunmasıydı. Bu sebeple aşılar çok hızlandırılmış bir süreçte üretildi. Yıllar sürecek olan güvenlik testleri aylara sıkıştırıldı. Birçoğumuz içimizde korku ile covid aşılarını olduk, bazılarımız reddettik. Neticede tarih içinde görülmüş bütün pandemilerde olduğu gibi insan nüfusunun büyük kısmı ya aşılanarak ya da hastalığı geçirerek covid virüsüne karşı bağışıklık geliştirdi ve bu süreçte de virüs mutasyon geçirerek daha zararsız bir hale dönüştü. Pandeminin ateşi küllendiğine göre artık covid aşılarının kar-zarar hesabını yapabiliriz. Bu konuda çok fazla haber ve yorum gerek basında gerekse sosyal medyada yapılıyor. Bunların büyük çoğunluğunun temelsiz ve boş laf olduğunu söyleyebilirim. Bilimsel yöntemlerle yapılan güvenlik takiplerinin sonuçlarına göre saptanabilmiş anormal ve yaygın bir yan etki bugüne kadar izlenmedi. Aşılananlarda artmış kalp krizi ve felç riski saptanmadı. Sadece m-RNA aşıları sonrası genç erkeklerde çok nadir ve çoğunlukla zararsız kalp kası iltihabı gözlendi ki kabaca on bin kişide bir olarak kaydedildi. Aslına bakarsanız kalp krizi ve felç her zaman en sık görülen ölüm sebeplerinin başında gelmekteydi. Bir tanıdığımızın kalp krizi veya felç geçirdiğini duyunca aşı yapılmıştı ondan oldu diyebilmemiz için aşı olanlarda aşı olmayanlara kıyasla daha yüksek oranda kalp krizi ve felç geliştiğini istatistiksel olarak görmemiz lazım ve böyle bir veri yok. Yani aşıları bu açıdan suçlamak haksızlık olur ve daha kötüsü insanların aşılardan korkar hale gelmesi, aşılanarak engelleyebileceğimiz hastalıklardan ölmelerine veya sakat kalmalarına sebep olur.   

Sonuç olarak, aşı iyidir, gereklidir. Özellikle çocuk ve yaşlılarımızı sağlık bakanlığının uyguladığı aşı takviminden mahrum bırakmayalım.

www.tugrulnorgaz.com

Devamını Oku

Prof. Dr. Tuğrul Norgaz yazdı… Kalbimiz hakkında şaşırtıcı bilgiler

Prof. Dr. Tuğrul Norgaz yazdı… Kalbimiz hakkında şaşırtıcı bilgiler
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Ortalama 80, hatta bazı modellerde 100 yıl boyunca hiç durmadan çalışan bir motor hayal edin. 8o yılda bir kere bile elektriği kesilmeyecek, yakıtı bitmeyecek, arızaya geçip durmayacak, bir dakika bile dinlenme hakkı yok! İşte bu insan kalbi. Bu yazıda kalbin mucizevi hikâyesini bulacaksınız.

Eşsiz organ

İnsan var olmak ve sağlıklı yaşamak için vücudundaki her bir parçanın doğru ve düzgün çalışmasına muhtaçtır. Organlarımızın hepsi doğru ve düzgün çalışmak için zaman zaman kendilerini dinlenmeye alırlar. Gece uyuruz, beynimiz, kaslarımız ve duyu organlarımız dinlenir, kendini toparlar, uzun açlıklarda sindirim sistemimiz mola verir. Böbrekler gibi bazı organlarımız çifttir, birbirini yedeklerler. Kalp ise bu açıdan eşsiz bir yerde: tek başına hiç durmadan çalışıyor. Zaten durma lüksü de yok, durursa her şey bitiyor.

Kalp nasıl dinleniyor?

Kalp kasını diğer kaslarımızdan ayıran çok önemli bir özellik, bir hikmet var. Diğer kaslar bir süre çalışınca yoruluyor, laktik asit birikiyor ve dinlenmesi lazım, kalp kasında ise dinlenme çalışmanın içinde: dakikada 60 kere atan bir kalp 1 saniyenin üçte birinde kasılıp gevşiyor ve üçte ikisi kadar bir sürede yeni kasılmaya hazırlanıyor. Bu süre içinde de kasılma sonucu oluşan atık maddeler temizleniyor.

Kalp kasının yapısı farklı mı?

Evet, vücudun diğer kırmızı kaslarına görünüş olarak benzese de yapısında eşsiz farklar var. Kas hücresinde enerji üretiminden sorumlu olan mitokondri denen elemanlar kalp kasında diğer kaslara oranla 10 kat daha yoğundur. Ayrıca kalp kasları dallanma özelliğine sahip olup birbirleri ile 3 boyutlu bağlantılar kuruyor ve bu sayede pompalama işine uygun bir kasılma sağlıyorlar.

Kalbin çalışmasını kim yönetiyor?

Kalbimiz çalışmak için beynimize veya sinir sistemimize bağlı değil, yani otonom çalışma özelliğine sahiptir. Kendi içinde komuta merkezi ve sinir ağı gibi çalışan özel hücreleri vardır ve kasılma emri ve bu emrin hücrelere ulaşması kendi marifetiyle olmaktadır.

O halde beynimiz kalbimize hükmedemez mi?

Romantik durumları düşünürsek beynimizdeki duygularla kalbimiz ortak çalışıyor gibi değil mi? Kalp her ne kadar özerk olarak çalışsa da vücudun geri kalanına karşı kör değildir. Kandaki hormonlar, adrenalin gibi haberciler ve otonom sinir sistemi sayesinde vücudun ihtiyaçlarına anlık cevap verir. Çalışma hızını, kasılma gücünü anlık olarak değiştirir. Stres anında çarpıntı hissediyorsak aslında bu olması gerektiği içindir.

Kalp enerjisini nasıl sağlıyor?

Hiç durmayan bir pompanın kesintisiz bir yakıt ve oksijen ihtiyacı olduğu aşikârdır. Kalp de ihtiyacı olan besin ve oksijeni kendine özel bir damar ağı ile temin eder. Bu damarlara koroner damar diyoruz. Yani kalp her an içinden geçen litrelerce kandan değil, kendi özel damar ağından gelen kandan beslenir.

Kalp kendini onarır mı?

Çalışan motorun parçaları yıpranır ve belli periyotlarda değiştirilir değil mi? Kalp hücrelerinin ise yenilenme şansı maalesef pek yok. İnfarktüs sonucu hücrelerin bir kısmını kaybedersek bunlar nedbe dokusuna dönüşüyor ve işlevlerini yitiriyor. Zarar görmüş ama hayatiyetini yitirmemiş hücreler ise damar açılır ve uygun tedaviler uygulanırsa zamanla tekrar kasılmaya başlayabiliyorlar, bu da olumlu taraf. Kalbi besleyen koroner damarlar açısından ise tıkanan damarlar yerine bazı hastalarda yeni damarların oluştuğunu görüyoruz.

Kalbimiz gerçekten eşsiz bir harika ve bizim için hiç durmadan çalışıyor, o halde biz de kalbimize maddi ve manevi olarak iyi bakalım, onu üzmeyelim…

www.tugrulnorgaz.com

Devamını Oku

Prof. Dr. Tuğrul Norgaz yazdı… Hangi tıp?

Prof. Dr. Tuğrul Norgaz yazdı… Hangi tıp?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Hangi tıp: Modern, Geleneksel, alternatif ya da Tamamlayıcı?

Sözlüğe tıp nedir diye soracak olursak hastalıkları, sakatlıkları iyileştirmek, hafifletmek ya da önlemek amacıyla başvurulan teknik ve bilimsel çalışmaların tümüdür diye cevap alırız. Peki,  tıbbın çeşitleri var mı? Bu sohbetimizde bu soruya cevap arayalım ve hangi tıbba güvenmemiz gerektiğini bulmaya çalışalım.

Modern Tıp: Tıp bir bilimdir. Bilimin ise gözlem ve deneye dayanır. Gözlem ve deneyler araştırılan durumu ölçülebilir ve tekrarlanabilir şekilde izah edebilirse, sonuçlar çıkartılır. Teknoloji de bu sonuçları kullanarak uygulamaları geliştirir. Kanıta dayalı tıp da dediğimiz modern tıp, gözlem ve deneylerle elde edilen bilgilerin, yani kanıtların dikkatli, şeffaf ve akılcı kullanımına dayanır. Yeni bir tedavi şekli geliştirildiğinde, bu tedavinin günlük uygulamaya girebilmesi için klinik deneyler ile faydasının ispatlanması, olası zararının kabul edilebilir oranda kalması gerekir. Bu çalışmaların kıymet ifade edebilmesi içinse bazı şartlar vardır. Mesela, yeni bulunan bir ilaç için, yeni tedavi plasebo yani boş ilaçla karşılaştırılır. Çalışmanın güvenilir olması için hastaların ilaç ya da plasebo almasına rastgele (kura ile) karar verilir. Böylece ilacı verenin sonuçları lehine gösterebilmek için hastaları seçmesine izin verilmez. Hatta çift kör dediğimiz teknik ile çalışma sonuçlanana kadar hem hasta hem de ilacı veren ilaç mı, plasebo mu kullandığını bilmez. İyi bir çalışma çok merkezli olmalı, yani tek bir elden yürütülmemelidir. Sonuçların analizini de bağımsız bir ekip yapmalıdır. Her gün kullandığınız birçok ilacın uygulamaya girmesi bu klinik deneylerde başarılı bulunması sonrası olabilmektedir.

Modern tıbba yapılan eleştirilerin birçoğunda ana amacı para kazanmak olan tıp sanayisinin bu çalışmaları gelirlerini maksimize edecek şekilde kullanıp herkesi hasta ve ilaç bağımlısı yapmak istediği ifade edilmektedir. Bu büyük oranda haksız bir iddiadır. Evet, amacı para kazanmak olan bir ilaç sanayisi var ama amacı yine para kazanmak olan bir hukuk sektörü de var. Bir tedavinin insanlara zarar verdiği ortaya çıkarsa, zarar görenlere verilecek dev tazminatlar sistemdeki dengeyi kurmaktadır. Bence bu konuda eleştirilecek bir şey varsa, hem hastaların hem hekimlerin bazen her şeyi ilaçlardan beklemesi olabilir. Örnek verecek olursak, şeker hastası bir kişinin istediğim her şeyi yiyeyim, kiloma dikkat etmeyim ilaca yüklenirim demesi hatalı bir yaklaşımdır. Hastalarıma tavsiyede bulunurken, hayat tarzlarını en az sayıda ve en düşük dozda ilaç kullanacak şekilde değiştirmelerini de sağlamaya çalışmaktayım.

Alternatif Tıp: Bilimsel dayanak, test edilebilirlik, tekrarlanabilirlik veya klinik deneylerden elde edilen kanıtlara sahip olmamasına rağmen tıbbın iyileştirici etkilerini elde etmeyi amaçlayan uygulamalara verilen isimdir. Alternatif ‘’tıpçılar’’, ilaç, aşı, ameliyat gibi tıp uygulamalarına karşıdırlar. Alternatif terapiler dedikleri şeyler tıp biliminin ve bilimsel yöntemin dışındadır ve tanıklık, anekdot. doğaüstü enerjiler gibi şeylere dayanır. Biyo alan, biyorezonans, elektromanyetizma gibi fantastik kavramları sıklıkla kullanır.  Alternatif kimya, alternatif matematik olmadığı gibi alternatif tıp da olmaz. Alternatif tıp, güçlü bir lobiye sahip, kârlı bir sektördür. En büyük zararı ise alternatif tıbba yönelerek gerçek tıbbi tedavilerini bırakan ya da aksatan hastalar görmektedir. Kendi branşımdan örnek verecek olursam, filanca otun kapsülü damar açıyormuş diye kullandığı ilaçları bırakıp, dünya kadar parayı harcadıktan sonra stentleri tıkanıp kalp krizi ile gelen bir çok hasta gördüm. Maalesef bu sektörden zengin olan sözde hekimler, böyle durumlarda ne vicdani ne de hukuki herhangi bir sorumluluk taşımamaktadırlar.

Geleneksel Tıp: hekimlik ve tıp insanoğlu ile yaşıttır. Eski hekimlerin uygulamaları hala geleneklerde yaşamaktadır. Ateşi çıkan yavrumuzun anlına sirkeli suya bandırılmış bez koymak, karnımız ağrıyınca nane-mercanköşk kaynatmak, kupa çektirmek, hacamat yaptırmak gibi uygulamaların birçoğu işe yarar ve modern tıp tarafından da faydası kabul edilir. Ancak buradaki önemli bir sıkıntı, bitkisel ilaç diye pazarlanan şeylerin çoğunun içeriğinin ve güvenilirliğinin şüpheli olmasıdır. Ayrıca bitkisel reçeteler de yan etki yapabilir, dokunabilir hatta öldürebilir. Unutmayın, bir ilaç aldığınızda onun dozu, kullanım şekli, yan etkileri, yan etki olursa ne yapılacağı araştırılmış ve belirlenmiştir. Ama aktarın önerdiği filanca tohumunun ne yapacağını, neye yarayıp neyi bozabileceğini net bilmiyoruz.

Tamamlayıcı tıp: modern tıp uygulamalarına ek olarak geleneksel ve tamamlayıcı tıbbın kullanılmasıdır. Hacamat, kupa, akupunktur gibi geleneksel yöntemler, ozon, osteopati, kayroterapi gibi bilimsel temeli tartışmalı uygulamaların destekleyici olarak kullanılmasıdır. Benim şahsi görüşüm, bu uygulamaların çoğunun hastalarda psikolojik olarak rahatlama sağladığı, bilimsel olarak hastalığı tedavi edici bir etkisinden ziyade hastanın moralini ve dolayısı ile bağışıklık sistemini güçlendirerek bir iyilik hali hissedilmesine yardımcı oldukları yönündedir. Dolayısı ile bu yöntemlere başvurmaya hevesli hastalarıma modern tıbbın önerdiği tedavileri kesinlikle bırakmadan deneyebilirsiniz diyorum. Tabii ki bu uygulamaların sağlık bakanlığından ruhsatlı kliniklerde eğitimini almış yetkili kişilerce yapılması kesinlikle gerekli çünkü merdiven altı tabir edilen kaçak yerlerde insanların sağlığını ve parasını kaybetme riski de var.

Sonuç olarak, tıp bir bilimdir, hekim bu bilimi uygulayan sanatkârdır. Hastasına alternatif değil gerçek tıbbı hastayı anlayarak ve gözeterek sunar. Hastaya en doğru tedaviyi verseniz bile, onu anlamaz ve tedavinin sunumunu bireyselleştiremezseniz, başarı şansınız düşük olur.

Devamını Oku