08 Temmuz 2024 Pazartesi
“Bu takımın ligin zirvesinde olması büyük bir başarıdır"
Tır şoförünün tehlikeli manevrası kamerada!
Emin Öztürk'ün kaleminden...
Deprem bölgesinde ilişkiye girerken yakalanan belediye çalışanı kim?
FIBA Şampiyonlar Ligi: Galatasaray: 75 - CEZ Nymburk: 87
Mesleğimin odak noktası ve hayatımızın kaynağı olan “kalp” kelime olarak nereden geliyor?
Kalp Türkçeye Arapçadan gelmiş. Arapçada kaf harfi ile “qalb” gibi telaffuz ediliyor ve değişme, dönme, tersine çevirme anlamlarını taşıyan q-l-b “ﻗﻞﺐ “mastarından türemiş. Dönen, değişen, evrilen anlamlarını taşıyor. Anlaşılan, arapça dilinde kalbin soyut anlamı öne çıkıyor. Mesela, Peygamber efendimizin meşhur bir duasında “Allahumme ya mukallib-el kulûb, sebbit kalbi ala dînik” -Ey kalpleri çeviren Allah’ım, kalbimi dinimde sabit kıl- buyuruluyor. Dikkat ettiyseniz mukallib-çeviren ile kulüb-kalpler kelimeleri aynı kökten geliyor ve çok hoş bir mâna zenginliği taşıyor.
Öz Türkçede ise kalp yerine yürek kullanılıyor. Azeri hastalarımın konuşmalarında çok kere şahit olduğum gibi Azerbaycan Türkçesinde de bu kullanım mevcut. Yürek kelimesinin nereden geldiğine dair iki rivayet var: bir görüşe göre yürümekten geliyor. Hareket etmek anlamına gelen yür fiiline -ek takısının gelmesi ile hareket eden anlamında türemiş. İkinci görüşe göre, iç/öz/benlik anlamındaki yür ismine -ek takısı takılarak oluşmuş ve daha soyut bir mâna taşıyor. Yazılı olarak ilk defa bin yıldan eski uygurca metinlerde rastlıyoruz. “yürekimin ertinü tepretti” -yüreğimi çok titretti- diye yazmış kalp ağrısı çeken bir isimsiz ozan.
Batı dillerine bakacak olursak, bu lisanlar, proto hint avrupa dili denen ve 5-6 bin yıl önce konuşulduğu varsayılan bir dilden türemişlerdir. Bizim topraklarımızda konuşulmuş olan Hititçe, bu dilin kayıt altına alınmış en eski türevlerinden biridir. Hititçe’de kalp, “kerd” olarak geçiyordu. Bu, antik Yunancaya “kardia” olarak geçmiş, latincede “cor”, fransızca “coeur”, italyanca “cuore”, ispanyolca “corazon” olmuş. Kuzey avrupa dilleri gelişirken ise, k harfi h ye, t harfi de d ye dönüşmüş. Böylece tarih öncesi dildeki “kerd”; flemekçede “hart”, ingilizcede “heart”, almancada “herz”, rusçada “serdtse” olmuş.
Uzak doğuya gidecek olursak kalp Çincede “şin”, Japoncada “şinzo” şeklinde telaffuz ediliyor. Farklı bir dil ailesi olan bu lisanlarda kelimenin kökeninin nereden geldiğini bulamadım.
Son söz: hangi lisanda olursa olsun, kalbiniz ferah olsun!
Prof. Dr. Tuğrul Norgaz
Kalp ve damar hastalıkları dünyanın en önemli sağlık sorunlarının başında gelmeye devam ediyor. Hem birçok ülkede en yaygın ölüm sebebi, hem de sağlık harcamalarının büyük bir kısmını oluşturuyor.
Genel olarak doğu Avrupa, Rusya ve Orta Asya’nın kalp-damar hastalıklarının en sık görülen bölgeler olduğunu, Akdeniz havzası ve uzak doğunun ise daha az görülen yerler arasında bulunduğunu biliyoruz.
Peki dünyada kalp-damar hastalığının uğramadığı yerler var mı?
2017 yılında saygın tıp dergisi Lancet’de yayınlanan bir araştırma Tsimane halkının dünyadaki en sağlıklı kalplere sahip olduklarını ve dünyada kaydedilen herhangi bir popülasyondaki en düşük koroner arter hastalığı seviyelerine sahip olduklarını gösterdi.
Bu çalışmada 705 Tsimane yerlisinin kalp damarlarının tomografi ile kalsiyum skorlaması yapıldı, ayrıca kanlarında kolesterol düzeylerine bakıldı ve obezite, yüksek tansiyon, sigara kullanımı gibi risk belirteçleri ölçüldü. Bulgular çok çarpıcı idi: %85’lik bir kısmın damarlarında damar hastalığının izi bile yoktu ve ancak %3’ünde ciddi damar kireçlenmesi görüldü. Bu oranlar ‘gelişmiş’ ülke insanlarından 5 kat daha iyiydi. Diğer bulgulara göre sigarayı bilmeyen bu halk düşük kolesterol seviyelerine sahip olup şişmanlık, yüksek tansiyon ve yüksek şeker oldukça nadir görülüyordu.
Tsimane halkı kim ve bunu nasıl başarıyorlar?
Tsimane’ler Bolivya’nın Amazon yağmur ormanlarında yaşayan bir yerli halk. Yaklaşık 16.000 Tsiname yerlisi var ve Manique nehri civarında yaşayan bu insanlar geleneksel tarım, avcılık ve balıkçılıkla geçiniyorlar. Modern dünyadan büyük oranda izole bir hayat sürüyorlar. Her gün yaklaşık 4 ila 7 saat hareket halinde olan ve günde ortalama 17 bin adım atan Tsimane yerlilerinin, yağ ve şeker kullanımının az olduğuna dikkat çeken araştırmacılar, bu kişilerin sigara içmediğinin de altını çizdi. Araştırmacılar, kalp hastalıklarından korunmada yaşam tarzının büyük ihtimalle genetikten daha büyük rol oynadığını vurgulayarak, Tsimane halkının işlenmiş gıdalar tüketmeye ve motorlu kano kullanmaya başlamasıyla, kolesterol seviyelerinin hafiften artış gösterdiğini gözlediler.
Kıssadan hisse:
Bu yerliler bize kalp-damar sağlığımızı korumak için hareketi artırıp, işlenmiş gıdaları azaltmamızı ve sigarayı bırakmamızı eskilerin değişiyle lisan-ı hal ile söylüyorlar.
www.tugrulnorgaz.com
Sağlıklı Bir Kış Geçirebilmek İçin Nelere Dikkat Etmeliyiz?
Her mevsimin ayrı bir güzelliği var. Bizi 4 mevsimi de yaşayan bir coğrafyada yarattığı için Rabbimize şükürler olsun. Kış ise güzellikleri ile birlikte bazı zorlukları da barındıran bir mevsim. Takvimlerin aralık ayını gösterdiği, meteorolojinin de kar kapıya dayandı dediği bu günlerde kışın sağlığımızı korumak için nelere dikkat edelim?
Kış demek soğuk demek. Soğuk insan vücudunda bazı tepkilere sebep olur. Soğuğa maruz kalınca ilk tepki olarak kalp hızımız artar, kan damarlarımız büzüşür, daha sık ve yüzeysel solumaya başlarız. Isı üretmek için kaslarımız istemsizce kasılmaya başlar ki buna titremek diyoruz. Bütün bu tepkiler normaldir ve iç organların sıcaklığını korumak için vücudun aldığı önlemlerdir. Normal kişilerde problem olmayan bu olaylar kalp hastalarında ise tehlikeli olabilir. Aniden büzüşen damarlar ve artan kalp hızı, kalbe oksijen arzını azaltırken tüketimini arttırır. Üstüne bir de yokuş çıkmak, kar küremek gibi zorlayıcı bir iş yapılırsa kalbe ulaşan oksijen kritik seviyelerde azalıp bir kalp krizi tetiklenebilir. İşte bu yüzden biliyoruz ki kalp krizleri kış aylarında artıyor.
Kış aylarının getirdiği tek risk soğuğun tetiklediği kalp krizleri değil. Kışın solunum yolu enfeksiyonları da zirve yapıyor. Ağır geçen gripler, zatürreler de özellikle kalp yetmezliği ve yüksek tansiyon hastalarında durumlarının kontrolden çıkmasına neden olabiliyor.
Kışın daha az hareket edip daha çok yiyoruz. Soğuklarda canımız özellikle tatlı ve yüksek kalorili şeyleri çekiyor. Bu da şeker dengemizin bozulmasına zemin hazırlıyor ve kilo alabiliyoruz.
Kışın özellikle yaşlılarımıza getirdiği bir başka risk de karlı-buzlu havalarda kayıp düşmek. Kemik erimesinin yaş ile birlikte artmasından dolayı düşünce özellikle kalça, kol, bacak ve kaburga kırıkları daha çok olabiliyor. İleri yaşta kırık nedeniyle yatağa bağlı kalan hastalarda maalesef damarlarda pıhtı oluşabiliyor. Bu pıhtı yerinden koparsa akciğerlere ulaşıp damar tıkanması yapabiliyor ve bu da hayati riski yüksek olan bir durum.
Kışın bu tatsız risklerinden korunmak için ne yapmalıyız? Maddeler halinde sıralarsak:
Kış mevsimini güzellikleri ile geçirip bahara ulaşmak dileklerimle…
www.tugrulnorgaz.com
İnternet dünyayı değiştiren en önemli teknolojilerden biri olarak insanların bilgiye ulaşmasını, bilginin yayılmasını ve paylaşılmasını çok hızlandırdı. Bu ise hayatlarımızı kökten bir şekilde değiştirdi, renklendirdi ve yeni alışkanlıklar oluştu. Ancak her teknolojinin bazen kötüye kullanımı mevzu bahis olduğu gibi internet de yanlış bilginin çok hızlı yayılmasını ve geniş kesimleri etkilemesini beraberinde getirdi. Bunun bir örneğini de aşı karşıtlığının hızlı yayılmasında görüyoruz.
Aşıların bulunması 18. Yüzyıla dayanıyor, ilk uygulayanlar da türkler. 1700 lerin başında İstanbul’daki İngiliz sefirinin eşi olan Mary Montagu Türklerin çiçek hastalığına karşı yaptığı uygulamayı görerek ingiltere’ye taşıyor. Meşhur hekim Pastör’ün kuduz aşısını bulması ile aşıların çağı başlıyor. Son 150 yıldır pek çok hastalığa karşı aşılar geliştiriliyor ve o kadar başarılı sonuçlar elde ediliyor ki bazı hastalıklar, mesela çiçek hastalığı tarihten siliniyor. Milyonlarca çocuğun ölmesine sebep olan kızamık, difteri, tetanos, boğmaca gibi hastalıklar da çok daha seyrek görünür oluyor.
Aşılar nasıl işe yarıyor? Aşılama dediğimiz şey vücudumuzu koruyan bağışıklık sistemimizi mikroplara karşı önceden hazırlamaktır. Herhangi bir mikrop bizi hasta ettiğinde bağışıklık sistemimiz ona karşı savunma başlatır. Bu savunmayı hem eğittiği savaşçı hücreler, hem de ürettiği antikor dediğimiz mikrobu etkisiz hale getiren salgılar vasıtası ile yapar. Antikorlarımız ve savaşçı hücrelerimizin oluşması zaman alır ve bu esnada hastalığı yaşarız. Eğer vücudumuz mikrobu önceden tanıyorsa, yani bağışıklık hafızasında o mikrobun bilgileri varsa antikorları ve savaşçı hücreleri hızla üretir ve hastalık oluşmadan mikrobu etkisiz hale getirebilir. Bu sayede ya hastalığı yaşamayız veya çok hafif ve hızlı atlatırız.
Peki, neden aşılar olmasına rağmen grip gibi bazı hastalıklar ortadan kalkmıyor? Çünkü mikroplar da boş durmuyor. Özellikle virüsler mutasyon dediğimiz süreçle kendilerini sıklıkla değiştiriyorlar. Her seferinde yeni bir yüz takınarak bağışıklık hafızasının kendilerini tanımasından kaçıyorlar. Aşı üreticileri de her sene bir önceki yıl çıkan yeni varyantlara göre aşılarını güncelliyorlar. Bunun sonucu olarak da özellikle grip aşısı gibi aşılar %100 koruyuculuğa ulaşamasa da dolaşan virüslerin %60-70 kadarından korunmamızı sağlıyor.
Aşıların zararı var mı? Öncelikle şunu bilmeliyiz ki, hiçbir ilaç ya da tıbbi uygulama %1oo güvenli değildir. Aşının ya da ilacın içeriğindeki maddelere karşı bazı insanların alerjisi olabilir. Aşı çok nadir olarak istenmeyen bağışıklık olaylarını tetikleyebilir. Bir aşının kullanıma girebilmesi için yan etkilerinin çok az oranda görülüyor olması gerekir. Rutin aşılama programında yer alan bütün aşılar gerekli güvenlik testlerinde güvenilir bulunmuş ve fayda-zarar terazisinde faydası çok ağır basan aşılardır.
Gelelim covid aşılarına. Malum covid-19 salgını bütün dünyayı kasıp kavurdu. Yüzbinlerce insanımızı kaybettik veya çok zor hastane süreçlerinde ölümle kalım arasında çaresizce bekledik. İlaç tedavisi halen bile olmayan covid pandemisinde tek çare aşının bulunmasıydı. Bu sebeple aşılar çok hızlandırılmış bir süreçte üretildi. Yıllar sürecek olan güvenlik testleri aylara sıkıştırıldı. Birçoğumuz içimizde korku ile covid aşılarını olduk, bazılarımız reddettik. Neticede tarih içinde görülmüş bütün pandemilerde olduğu gibi insan nüfusunun büyük kısmı ya aşılanarak ya da hastalığı geçirerek covid virüsüne karşı bağışıklık geliştirdi ve bu süreçte de virüs mutasyon geçirerek daha zararsız bir hale dönüştü. Pandeminin ateşi küllendiğine göre artık covid aşılarının kar-zarar hesabını yapabiliriz. Bu konuda çok fazla haber ve yorum gerek basında gerekse sosyal medyada yapılıyor. Bunların büyük çoğunluğunun temelsiz ve boş laf olduğunu söyleyebilirim. Bilimsel yöntemlerle yapılan güvenlik takiplerinin sonuçlarına göre saptanabilmiş anormal ve yaygın bir yan etki bugüne kadar izlenmedi. Aşılananlarda artmış kalp krizi ve felç riski saptanmadı. Sadece m-RNA aşıları sonrası genç erkeklerde çok nadir ve çoğunlukla zararsız kalp kası iltihabı gözlendi ki kabaca on bin kişide bir olarak kaydedildi. Aslına bakarsanız kalp krizi ve felç her zaman en sık görülen ölüm sebeplerinin başında gelmekteydi. Bir tanıdığımızın kalp krizi veya felç geçirdiğini duyunca aşı yapılmıştı ondan oldu diyebilmemiz için aşı olanlarda aşı olmayanlara kıyasla daha yüksek oranda kalp krizi ve felç geliştiğini istatistiksel olarak görmemiz lazım ve böyle bir veri yok. Yani aşıları bu açıdan suçlamak haksızlık olur ve daha kötüsü insanların aşılardan korkar hale gelmesi, aşılanarak engelleyebileceğimiz hastalıklardan ölmelerine veya sakat kalmalarına sebep olur.
Sonuç olarak, aşı iyidir, gereklidir. Özellikle çocuk ve yaşlılarımızı sağlık bakanlığının uyguladığı aşı takviminden mahrum bırakmayalım.
www.tugrulnorgaz.com
Ortalama 80, hatta bazı modellerde 100 yıl boyunca hiç durmadan çalışan bir motor hayal edin. 8o yılda bir kere bile elektriği kesilmeyecek, yakıtı bitmeyecek, arızaya geçip durmayacak, bir dakika bile dinlenme hakkı yok! İşte bu insan kalbi. Bu yazıda kalbin mucizevi hikâyesini bulacaksınız.
Eşsiz organ
İnsan var olmak ve sağlıklı yaşamak için vücudundaki her bir parçanın doğru ve düzgün çalışmasına muhtaçtır. Organlarımızın hepsi doğru ve düzgün çalışmak için zaman zaman kendilerini dinlenmeye alırlar. Gece uyuruz, beynimiz, kaslarımız ve duyu organlarımız dinlenir, kendini toparlar, uzun açlıklarda sindirim sistemimiz mola verir. Böbrekler gibi bazı organlarımız çifttir, birbirini yedeklerler. Kalp ise bu açıdan eşsiz bir yerde: tek başına hiç durmadan çalışıyor. Zaten durma lüksü de yok, durursa her şey bitiyor.
Kalp nasıl dinleniyor?
Kalp kasını diğer kaslarımızdan ayıran çok önemli bir özellik, bir hikmet var. Diğer kaslar bir süre çalışınca yoruluyor, laktik asit birikiyor ve dinlenmesi lazım, kalp kasında ise dinlenme çalışmanın içinde: dakikada 60 kere atan bir kalp 1 saniyenin üçte birinde kasılıp gevşiyor ve üçte ikisi kadar bir sürede yeni kasılmaya hazırlanıyor. Bu süre içinde de kasılma sonucu oluşan atık maddeler temizleniyor.
Kalp kasının yapısı farklı mı?
Evet, vücudun diğer kırmızı kaslarına görünüş olarak benzese de yapısında eşsiz farklar var. Kas hücresinde enerji üretiminden sorumlu olan mitokondri denen elemanlar kalp kasında diğer kaslara oranla 10 kat daha yoğundur. Ayrıca kalp kasları dallanma özelliğine sahip olup birbirleri ile 3 boyutlu bağlantılar kuruyor ve bu sayede pompalama işine uygun bir kasılma sağlıyorlar.
Kalbin çalışmasını kim yönetiyor?
Kalbimiz çalışmak için beynimize veya sinir sistemimize bağlı değil, yani otonom çalışma özelliğine sahiptir. Kendi içinde komuta merkezi ve sinir ağı gibi çalışan özel hücreleri vardır ve kasılma emri ve bu emrin hücrelere ulaşması kendi marifetiyle olmaktadır.
O halde beynimiz kalbimize hükmedemez mi?
Romantik durumları düşünürsek beynimizdeki duygularla kalbimiz ortak çalışıyor gibi değil mi? Kalp her ne kadar özerk olarak çalışsa da vücudun geri kalanına karşı kör değildir. Kandaki hormonlar, adrenalin gibi haberciler ve otonom sinir sistemi sayesinde vücudun ihtiyaçlarına anlık cevap verir. Çalışma hızını, kasılma gücünü anlık olarak değiştirir. Stres anında çarpıntı hissediyorsak aslında bu olması gerektiği içindir.
Kalp enerjisini nasıl sağlıyor?
Hiç durmayan bir pompanın kesintisiz bir yakıt ve oksijen ihtiyacı olduğu aşikârdır. Kalp de ihtiyacı olan besin ve oksijeni kendine özel bir damar ağı ile temin eder. Bu damarlara koroner damar diyoruz. Yani kalp her an içinden geçen litrelerce kandan değil, kendi özel damar ağından gelen kandan beslenir.
Kalp kendini onarır mı?
Çalışan motorun parçaları yıpranır ve belli periyotlarda değiştirilir değil mi? Kalp hücrelerinin ise yenilenme şansı maalesef pek yok. İnfarktüs sonucu hücrelerin bir kısmını kaybedersek bunlar nedbe dokusuna dönüşüyor ve işlevlerini yitiriyor. Zarar görmüş ama hayatiyetini yitirmemiş hücreler ise damar açılır ve uygun tedaviler uygulanırsa zamanla tekrar kasılmaya başlayabiliyorlar, bu da olumlu taraf. Kalbi besleyen koroner damarlar açısından ise tıkanan damarlar yerine bazı hastalarda yeni damarların oluştuğunu görüyoruz.
Kalbimiz gerçekten eşsiz bir harika ve bizim için hiç durmadan çalışıyor, o halde biz de kalbimize maddi ve manevi olarak iyi bakalım, onu üzmeyelim…
www.tugrulnorgaz.com
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.