Son yılların en acımasız hastalığı Kanser, her birimizin
çevresinde mutlaka bulunan bir illet.
Nedenlerini az çok biliyoruz. Strese bağlıyoruz hemen
hastalığı, yani günah keçisi stres oluveriyor.
70’li yıllara doğru gidelim. Yahu bildiğiniz gazoz cam
şişelerde satılırdı. Şimdi yüzde 95’i plastikle satılıyor. Sadece bu mu,
hangimiz o yıllarda cips, kek, doritos vs ile besleniyorduk. Marketlerde,
kantinlerde ne kadar sağlıksız yiyecek varsa raflarda.
Gelelim yediğimiz sebze ve meyvelere, o yıllarda kurtlu da olsa
şekilsizde olsa o meyveleri, sebzeleri tüketirdik. Fındıkta, cevizde zehir mi
vardı? Bakkala, markete sorsan kaç çeşit sigara var diye saymakla bitiremez,
hatta çoğunu bilemez.
Şimdi gelelim yine illet hastalığa. Bin bir çeşit zehirle
yetişen her sebze-meyve, naylon ambalajlara giren yiyecekler hastalığın
habercisi. Zaten ektiğin tohum, tohum değil.
Şimdi tıp da söylüyor. Günde 2 litre su tüketeceksin,
organik besleneceksin vs. Günde ne 2 litre su içeni görürsün ne de organik
besleneni. İşte, kansere davetiye gönderen biziz.
Su hayattır diyoruz. İçmek için bol bol tüketmemiz
gerekirken boşa akıtıyoruz, israf ediyoruz. Bahçemize ektiğimiz her şeye ama
her şeye basıyoruz zehri (ilacı) neymiş ‘bol mahsul alalım’. Yapma be arkadaş,
ne veriyorsa ektiğin onunla yetin.
Hadi kanser oldun. Çaresi ne yine kimyasal. Kemoterapi cart
curt. İlaç lobisi; ‘Hastayı iyileştirmeyin, öldürmeyin ama bol bol ilaç verin’
der gibi. Yurt dışından gelen ilaçlar 3 kuruşken, sen 33 kuruşa alır
kullanırsın. Vallahi deve gibiyiz doğru yerimiz kalmamış. İnsan sağlığının hiç
önemi yok. Müslümanız Türk’üz, en önemlisi insanız he. Devam edin zehir
tüketmeye. Vücudumuzu öldüren biziz biz. Kansere davetiye çıkaran her şeyi
hayatınızdan çıkarın. Böyle giderse kanser sizi bizi dünya hayatından erkenden
çıkarır.
Yorumlar